30 Aralık 2015 Çarşamba

KELİMELER 2.4 - Apartman


Ne karışık, anlaşılmaz ve bir o kadar da berbat bir gün Allah'ım. Bir yandan sürekli ayaklarımın etrafında dolaşan, dilini uzatarak sevgi bekleyen havlayışı ile Garip ’in sesi. Diğer yandan yan komşumuz Erdal Bey’in -ki biz onun adını Entel Erdal takmıştık- oğlunun okul bandosu hevesiyle, evlerin kağıdı andıran duvarlarının inceliğini fırsat bilip, borazanın sesini bütün binaya duyurma telaşı. Öte yandan da günlerdir ağrıyan kaval kemiğimin zonklama sesi arasında çıldırma safhasındaki, ben!...

Garip’ten kısa bir süre kurtulup hava almak umudu ile pencereye yaklaşıyorum. Geceye eşlik eden soğuk havanın boğazımdan içeri yakarcasına girdiğini hissediyorum. Olsun olsun! şu an buna öyle öyle ihtiyacım var ki diyorum ve daha çok çekiyorum içime…

Garip yine peşimde, günlerdir de ilgilenemedim onunla. "Gel bakalım şöyle kucağıma." deyip sevmeye başladığım anda kapının zil sesi ile irkiliyorum. Sanki eli zilde basılı kalmışçasına sürekli çalıyor. Garip’le birlikte pencereyi bırakıp kapıya koşuyoruz. Açar açmaz bir de ne göreyim üst katta oturan arada bir merdivenlerde karşılaşıp selamlaştığımız adam belinde havlu, başında köpüklerle karşımızda duruyor!... Garip şöyle bir adama bakıp sonra başını kollarımın arasına sokuyor, tahmin ederim ki gülüyor.

"Kusura bakmayın, böyle görünce lütfen yanlış anlamayın, duştaydım birden sular kesildi, sizde akıyor mu acaba diye sormaya geldim."

Allah'ım! Ne düşüneceğimi bilemiyorum. Bizde su akıyorsa ne olacak ki! Girip duş almaya devam mı edecek? Ya da suların akıp akmadığını öğrenmeye bu halde mi gelinir?

Bir yandan borazan sesi, diğer yandan kapımda belinde havlu ile duran bir adam. İnanılır gibi değil! Ne apartman! Bir an gözlerim adamın havlusundan kayıyor ve ayaklarına doğru bakıyorum. Hayal mi  gerçek mi olduğunu anlayamadığım kostümün altına parlak mokasen ayakkabı giymiş. Düşünebiliyor musunuz, köpüklü baş, belde havlu ve parlak siyah mokasen ayakkabı!… Bilmiyorum şaşkınlığımın üzerinden ne kadar zaman geçmişti ama dudaklarımı zor toparlayıp konuşabiliyorum:

"Tamam, beyefendi siz biraz öyle kalın, ben bakıp geliyorum suya."

Banyoya giderken Garip’i yatak odasına, çarşafını daha yeni değiştirdiğim yatağımın üzerine hızlıca bırakıyorum. O da bir anlam veremiyordur mutlaka şu an bu olanlara ama bu durumda nasıl davranılır, ne yapılır bilmiyorum ki…

Musluğa uzanıyorum, su akıyor bizde. Banyodan kapıya dönüş yolunda bir an aklımdan, acaba yalan söylesem mi diye geçiriyorum. Sular akmıyor mu desem. Ya akıyor dersem de içeri girmek isterse. Yok artık! Olmaz diyorum ama eminde değilim. Bu halde kapıma geldiyse onu da yapabilir. Borazan sesi hala devam, hem de hangi notalara basıyorsa artık sanki giderek de artıyor…

Kapıya geldiğimde artık çılgınlıkta son nokta ile karşılaşıyorum. Adamın elinde nerden bulduğunu çözemediğim bir sigara ve ateşiniz var mı diye soruyor. Ben ya rüyadayım ya da kamera şakası sanırım bütün bunlar…

Tam o anda yan komşunun kapısı açılıyor ve Ayşe Teyze elinde bir tabakla çıkıveriyor. Beli havlulu, elinde sigaralı adamın yanında durup;

"Az önce pişirdim aşureyi, taksim ettim kaselere, soğumadan bir an evvel getireyim dedim." diyor.

Aman Allah’ım! Bir bu eksikti. Gülsem mi ağlasam mı bilmiyorum. Son hız adamla kadını kapıda bırakıp yatak odama doğru gidiyorum. Garip hala yatağın üzerinde manasız gözlerle bana bakıyor. Dolabı açıp paltomu giyiyorum ve fırlıyorum odadan. Ateşi nerden bulup yaktıysa ki mutlaka Ayşe Teyzedir müsebbibi, sigara dumanı ve aşure kokularının arasından koşar adım geçiyor, borazan sesi eşliğinde apartmandan dışarı atıyorum kendimi…


                                                                                                     R. Atilla ELTUT
                                                                                                        09.12.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder