Kendimi sürüklüyorum resmen. Şu korku filmlerindeki zombiler gibiyim kesin. Zaten bugün kafede seksen kişi iyi misin diye sordu. Artık nasıl görünüyorsam. Hayır ne yapayım? Sanki izin veriyor kel kafa da gidip dinleneyim. Bir de utanmadan, ‘’Bugünlük on iki saat yazdım sana Melek’ cim, eleman açığı var. ‘’ diyor. Pis paragöz, boyu devrilesice.
Bu ne yine böyle? Bu mahallede bir gün
inşaat olmayıversin. Sağlam tek yeri kalmamış. Mahalle de içinde yaşayanlar
kadar çürük, adam olmaz. Gelmiş yine birileri vidanjörle boğuşuyor. Kesin
Mualla Teyze’nin kocasının işi bu. Adam bildiğin yarım dünya, ancak o tıkar
kanalizasyonu. Biraz para geçsin elime, basıp gideceğim bu absürt mahalleden.
Al bak, bakkal çırağı da ayrı deli. Kardeşim açık havada vantilatör çalıştırmak
niye? Kasım sonu geldi, sanırsın hala temmuz sıcağı kendisine. Olmuyor böyle,
bir an önce kaç kızım Melek sen!
Eve gidince kendime bir nane limon yapayım
bari. Sadece boğaz ağrısı değil bu, devamı fena geliyor gibi. Hayır, ne salak
kızsın! İki çaya davet etti bir de üstüne vanilya kokan parfüm getirdi, ay ne
sevdiğimi bile biliyor diye kaç elin adamına. Tamam boyu posu yerinde, işinde
gücünde çocuk ama bu kadar da koşulur mu be kızım. Ne işin var adamla
Büyükada’da! Şimdi çeke çeke yürü eve sümüğünü. Nerde o vapurda denizi seyre
dalarken sarılmalar, martılara beraber simit atmalar? Nerde o romantik selvi
boylu?
Artık o kadar başıma vurdu ki hastalık,
hayalini falan görmeye başladım herhalde. Ne işi olacak çocuğun kapımda? Son
görüşmemizde gayet netti olmuyor, vazgeçelim deyişi. Hayır zorla hayatıma giren
sen, sonra arkasını dönüp bacakları poposuna vura vura kaçan sen! Ne istiyorsun
benden anlamadım ki.
Ense tıraşı bile benziyor aslında. Boyu da
benziyor sanki. Tekrar bir yüzünü dönse emin olacağım ama… O mu gerçekten?
‘’Fırat?’’
‘’Melek? Merhaba.’’
‘’Merhaba. Ne arıyorsun kapımın önünde? Yine
canın mı sıkıldı?’’ Aferin kızım Melek sıkı tut kendini sakın bırakma. Bir daha
kanmak yok…
‘’Sadece konuşmak için geldim. Vaktin varsa yürüyelim
mi biraz?’’ Niye böyle masum masum bakıyorsun ki sen şimdi? Pişman oldun tabi.
Ne diyecek acaba? Of, ayakta da zor duruyorum.
‘’Tamam olur, beş dakika sadece.’’ Minik
gülümsemesini yakaladım hemen, ama onu nasıl özlediğimi belli etmemem gerekiyor.
Dikkat et Melek aman diyeyim…
Beş
dakika dedim, on dakika oldu konuşmuyor hala. Var bir derdi belli.
‘’Hava baya serin oldu üşüyor musun?
Ceketimi vereyim mi? Hasta gibisin belli, burnun da kızarmış.’’
‘’İstemiyorum ceketini. Beni düşünmene de
gerek yok. Ne söyleyeceksen söyle, evime döneceğim.’’ Hayır, niye iyi
davranıyor ki bu bir şey olmamışçasına? Sanki o değil beni üzen, hasta eden.
‘’Melek, ben… Ben seni üzmek istemedim.
Şimdi söyleyeceğim seni daha çok kızdıracak belki ama sana daha fazla yanlış
yapmamak için ayrıldım ben senden.’’
‘’Ne demek bu? Bana daha fazla ne
yapabilirsin ki? Sen güvendiğim tek erkektin. Onu da elimden aldın zaten…’’
‘’Hayır anlamıyorsun… Ben salağım, hep
salaktım. En başından beri biri vardı. İlişkimiz iki yıldır devam ediyordu ama
çok kavga etmeye başlamıştık. Ben de kendimi dışarıya atmaya başlamıştım. Sonra
seninle tanıştım. Tanımaya başladıkça bırakamadım seni. Onu da bırakamazdım.
Geçmişimiz çok uzundu. Ama zamanla sen o minik kalbini bana açtın. O kadar güzeldin
ki vazgeçemedim. Ama ellerimle daha fazla un ufak edemezdim seni. O yüzden kaçtım
senden…’’
‘’Peki, bunları bana neden anlatıyorsun?
Daha fazla canım yansın diye mi? Senden daha fazla nefret edeyim diye mi?’’
‘’Hayır, meleğim. Ben sensiz yapamadım.
Yapamıyorum. Bitirdim onunla, sana geldim. Lütfen beni affet, yine eskisi gibi
olalım.’’
‘’Bunu bana sorabildiğine göre beni hiç
tanımamışsın Fırat. Beni aylarca kandırmış olabilirsin ama ben bir hatayı
sadece bir defa yaparım. Şimdi defol git ve bir daha da karşıma çıkma…’’
Ve gitti. O gitti, ben de bu absürt
mahallemde kendime sarılmış, serin gecede evime yürüyorum. Kalbimde asla
affedemeyeceğim bir adam, üzerimde onun hediyesi vanilyalı parfümüm ve gözümden
akan yaşlarımla evime dönüyorum…
Nurdan
FATOĞLU
25.11.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder