19 Aralık 2015 Cumartesi

İKİ BAKIŞ AÇISI .1 - Karaköy


"İki Bakış Açısı" serisinde; bulunulan mekan, hüzünlü ve mutlu olmak üzere iki farklı ruh haliyle anlatılmıştır. 

----o----o----o----
(Hüzün)
 Tarihi yarımada; İstanbul silüetinin her daim sembolü... Sensizliğin, yalnızlığımın yüzüme vurulduğu akşam saatleri...  Hoş, her saate sen soslu bir anlam yüklerim de, gelecek gecenin mi korkusudur nedir? Bu saatler azar özlemin içimde.

Ayasofya bana tutsak bir kadını hatırlatıyor, sessiz sessiz içine ağlayan. Dışındaki kızıl renk, ortak acımızın rengi. Onu gören görmeyen civardaki bütün camiler; Sultan Ahmet, Eminönü, Süleymaniye, Firuz Ağa Camileri sabah akşam Ayasofya’ya yarenlik ediyorlar da nafile! Eski bir mahallenin eski bir sokağındaki kadim dost kadınlar gibiler. Gel gör ki; gülmüyor yüzü, bastırdıkça acısını artıyor kızıllığı ve güzelliği. Sevdiği görüp övmedikten sonra neye yarar!

Karaköy’den Eminönü’ne doğru giden tramvayların çıkardıkları tek vuruşluk çan sesleri, senden bana veda gibi… Yine de kalbim çarpıyor hangi durakta inecek diye meraktan. Sonunu bildiğim bir masal da olsa, kaç kere de anlatsam kaç kere de dinleseniz; kehanet gerçekleşecek diye ödüm kopuyor her defasında.

Karşımdaki dar uzun pencere, baktıkça daha da daralıyor, uzuyor, seni göstermek istemiyor. Yanımdaki  duvardan duvara geniş pencere de alay ediyor benimle; “ Bak!” diyor, “Taaa karşı kıyıya kadar bak!…”

Karaköy’ün tarihi binalarını görüyorum; tam karşımda, yaklaşan yeni yıl için sıcak sarı ışıklarla aydınlatılmış lüks bir otel var. Hemen yanında da bilmem hangi tuzu kuru ülkeye satılmış ama yerli adıyla arz-ı endam eden bir banka; girişindeki uzun taş merdivenlerde kibritçi kız son kibritlerini yakıyor avunmak için.


(Mutluluk)
Sevdiğim İstanbul’un sevdiğim mekanları… Tarihi yarımada, her ziyaretimde mest olur, bir daha bir daha severim seni ve İstanbul’u. Seni mi daha çok? İstanbul’u mu? Bilmeden. Hele bir de bahar sabahıysa, Çemberlitaş hamamına da gittiysem, üstüne az şekerli bir Türk kahvesi, akşama da seninle buluşacaksam boğazda rakılı balıklı; değme keyfime “bin kocadan arda kalan bitev-i bakire”  bu şehirde.

Ayasofya, güzel bir bilge kadın gibi bakar bana. Biraz da bilir farkını diğerlerinden, yanaklarındaki kızıl kaya rengi allıktan bilir. Çevresindeki tüm o mağrur camiler de bilir bu farkı kıskanırlar, bilmezden gelerek. Bir tek Süleymaniye ile ahbaplık eder o da. Kafası kızdığında diğerlerini mahrum eder yüzlerce yıllık hikayelerinden.

Karaköy’den Eminönü'ne giden tramvaylar  var ya! Geçerken tek vuruşluk teneffüs zili çalarlar. O seslerin her biri senden bana gelir, cikletlerin içinden çıkan fallar gibi her halükarda kavuşacağımızı müjdeleyen. Ağzım kulaklarıma varır, içime sığamam. Martıların peşine takılırım karşı kıyıya kadar. Galata Kulesi sen, Kız Kulesi ben olur; yıllarca seyre dalarım seni hiç bıkmadan.

                                                                                               
                                                                                                                 Yelda UGAN
                                                                                                                  16.12.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder