23 Şubat 2016 Salı

NESNELER .2 - Üç Boyutlu Gözlük


"Nesneler" serisinde; masaya konulan oje, hesap makinesi, oyuncak kedi, makas, ağız maskesi, 3D gözlük ve kestane izlenilerek bir hikaye oluşturulmuştur.


Çocukken farklı olmaktan korkardım. İnsanlardan farklı düşünmekten, farklı konuşmaktan, farklı yollar seçmekten… Farklılık yanlış gelirdi hep. Sanki insanlar görünce farklı yanlarımı, sevilmeyeceğimi ayıplanacağımı düşünürdüm. Kendime kızardım zaten var olanla yetinmek yerine neden her şeyi sorguluyorum, değişmek istiyorum diye. Belki de ailem, büyüdüğüm yer yüzünden böyle olmuştur kim bilir. Çünkü benim memleketim gibi küçük şehirlerde her hareket bir ölçüte göre belirlenirdi: “Başkaları ne der?” İnsanların beğenisine göre hazırlanan televizyon şovları gibi biz de hayatlarımızı başkalarının beğeneceği şekilde yaşarız. Dikkat çekmeden ama imrendirerek. Konuşma biçiminle, okuduğun okullarla, tanıdığın insanlarla hatta yediğin yemeklerle bile başkalarının beğenisini kazanmayı beklersin. İşte bu yüzden farklı olmaktan korkarsın. Herkes yapıyorsa doğru olan, saygın olan odur çünkü.

Benim durumum bu noktada farklılaşıyor sanırım. Küçüklüğümde korkularımla kendi sesimi bulamasam da zamanla tabularımı tek tek yıkmayı başardım. Bunu ilk, normal kız çocukları gibi evde oturup oyun oynamak yerine erkek çocuklarının peşinden ağaç tepelerinde düşe kalka gezdiğim günler yaptım. Çünkü ben “kız kısmısı” değildim ki uslu uslu oturayım.

“Kız kısmısı dolaşmaz erkeklerin peşinde, üstü başı pislik içinde gezmez kız kısmısı!”

Ben geziyordum ama işte. Çünkü hayatın sokakta akıp gittiğini, bir yerinden yakalamak gerektiğini anlamıştım daha o yaşlarda. O zaman çıkmıştım televizyon şovunun içinden. Ne zaman ki hayata iki parmakla da olsa tutununca biraz daha kendim gibi olduğumu fark ettim, işte o zaman taktım üç boyutlu gözlüklerimi korkusuzca. Çünkü o zaman her şey rengârenkti. Sobadan çıkıp göğsünü yakan o duman bile masmavi bir buluttu gökyüzünde süzülen. İnsanlar iki renkle yaşayabilirdi belki, siyah ve beyaz. Ama ben gökkuşağını görmüştüm artık. Ne gerek vardı tekrar görmek için sessizce yağmuru beklemeye. Gökkuşağı hayatın içinde gizliydi ya zaten. Sadece insanların gözü bozuktu ve gözlüklerini takmaya üşeniyor, korkuyorlardı.

Keşke farklılıklara gözlerini yumup onları yok saymak yerine merakla baksalardı, dinleselerdi. Belki o zaman anlatabilirdim, sokakta kahkaha atan küçük kızın da, trafikte söylenen dolmuşçunun da, sevgilisiyle el ele yürüyen delikanlının da birer gökkuşağı olduğunu. Onların özünde yoldan çıkmış, utanç kaynağı biri olmasaydım yapabilirdim belki. Ama gökkuşağını hiç görmemiş birine tarifini vermek zordur. Bir yerden sonra bezdirir insanı. Benim de sonum bu oldu; pes etmek.

Şimdi ise haritada işaretli olan yolların dışında ilerliyorum tek başıma. Kendi haritamı yazıyorum. Yolda karşılaştığım yolcular oluyor elbet ama bir dönemeçte kaybolup gidiyor onlar da. Sakın yanlış anlaşılmasın pişman değilim asla. Çünkü inanıyorum ki Yeni Dünya’yı keşfeden denizciler gibi ben de kendi yeni dünyamı, ait olduğum yeri bulacağım bir gün. Şimdilik bana düşen ise üç boyutlu gözlüklerimi düzeltip, yol boyunca şahit olduğum filmlerin keyfini çıkarmak… 


                                                                                     Nurdan FATOĞLU
                                                                                             17.02.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder