O kadar dedim “ Benden gelin arabası olmaz!...”
diye, dinletemedim benim hanıma. Yazıktır, sevaptır diye kandırdı beni, hoş
kanmak da denmez, çaresizlik benimkisi düpedüz.
Tamam bu pazar çalışmıyorum, vardiya da yok bu
mevsimde fabrikada, ama ertesi gün onca insanı toplayıp işlerine götüreceğim,
koskoca fabrikanın personel servisiyim bugüne bugün. Boru değil ya bu!..
Bir keresinde muhasebe müdürünün annesi de bindiydi,
hastaneye gidecekmiş kadıncağız. Kontrole. Çok beğendiydi koltuklarımın
desenini, camlarımın temizliğini falan. Telefonda konuşurken duydum, oğlumun
servisindeyim diye açtı telefonunu gururla. Ya yine binesi tutarsa müdürlerden
falan birisinin tanıdığının… Unutulmuş bir düğün pastası kırığı, limonata
lekesi görürse ya? Sabah 06:00’da hareket. O gece uyku yok bana, sabaha kadar
temizlik.
Bir de kuaförden alacakmışım gelini,
ordan da mahalleye. Çoluk çocuk, torun torba doluşurlar şimdi, batırırlar her tarafımı.
Hem nereye park ederim, nasıl dönerim o daracık sokaklardan. Hey Allahım!
Dün damat aradı, gülüyorum artık
sinirden, “Abi benim bir tanıdığım var gelin arabası süsleyen, epey de indirim
yapacaklar.” dedi. Pes artık!
Arkasından gelinin kız kardeşi aradı bir
telaş, aman da bir iş bitirmiş edasıyla “Abi ben konvoyda çalacağımız kasetleri
ayarladım sen merak etme.”, sanki Tarkan’ın konser organizasyonunu halletmiş on
tırla geldiği. Yahu ne konvoyu! Kuaförden salona dedim, tamam bir de mahalleye
“Yok abi olmaz öyle şey, şöyle havalı havalı kornaya basıp caddede bir iki
turlamadan… Cık cık cık el alem ne der
sonra.”
“Ne eli ne alemi be kadın!” diyecektim
ki, hanım “Sevaptır bey!” dedi.
Yelda UGAN
24.02.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder