Bildim bileli öyle anaç bir kadın olmadım. Çocukları
severim de, hani onun sümüğünü sileyim, diğerini ayağımda hoplatayım, aman da
bağrıma basasım var her birini gibi bir ruh halim pek olmadı. Fakat
hormonlarımın da etkisi olsa gerek, biyolojik saat alarmım çaldıkça çocuk
sahibi olma ihtimalim yüzümü aydınlattı, gülümsetti, sevindirdi beni. Bir
kadının kendini ifade etme biçimi olarak en kabul göreninden evlilik ve annelik
de iyi bir işten sonra listenin 2 ve 3 numaralı sahipleriydiler. Yıllar sonra
aslında bütün bunların toplumsal baskı sonucu dayatmalar olduğuna dair çok şey
okuyacak ve bolca ahkam kesecektim. Bilincin tecrübe ettikçe edinildiğini de.
Üniversite yılları, kendimi büyümüş sandığım, yapmayı
hayal ettiğim her şeyi gerçekleştirebileceğimi düşündüğüm yıllardı. Ne zaman
çocuk konusu açılsa “En güzel çocuklar henüz doğmadı, çünkü onları ben ve
arkadaşlarım doğuracağız.” edasıyla kesenin en bol tarafından başlardım atıp
tutmaya. “Televizyon seyrettirmem!” derdim “En iyisi radyo. Evet radyo
dinlesin!” Sonra eğitim çok önemli
İsviçre’de yatılı mı okusa yoksa köklü vakıf okullarından birine mi gitse hani
şu kökleri 19. yüzyılda, batılılaşma sürecinde gayrı müslimler tarafından atılan.
İşin finans kısmı o yıllarda “hallederiz” kısmındaydı.
En çok da kendi
olsun derdim. Kendi olabilmesi için tüm engelleri yıkabilecek güçte hissederdim
kendimi, güçlü olması gerekenin “ben” olduğumu sanırdım. Bir de “şımarık
olmasın, beş beş karşılık vermesin, ne o öyle büyümüş de küçülmüş gibi” diye
düşünür, kendisi olması için daha o yıllarda önüne olması gerekenler listesi
koyarak büyük engelin “ben” olduğumu bilemezdim.
Uzunca bir süre çocuk konusu askıda kaldı bitmeyen
işler yüzünden, baba adayı da cabası! Derken otuzlu yaşlarımda dünya güzeli
Zeynep hayatımın ortasına bomba gibi düştü. Başta vücudum olmak üzere (18 kilo
aldım) tüm seyir değişti, tam zamanlı bir işe dönüştü annelik; ara verilemeyen,
ertelenemeyen, tek bir önceliği olan.
Adana’da çalışırken merkez ofise İstanbul’a
toplantılara gelirdim. Bu seyahatlerimde kuzenimde kalırdım. Kuzenimin evine
çok yakın nerdeyse sırt sırta küçük bir okul vardı. O okulun her önünden
geçişimde “kim buraya çocuk gönderir ki?” diye geçirirdim içimden, “bahçesine
kaç çocuk sığar ki?” Şimdi Zeynep “o” okula gidiyor, kendisi olması için ona
engel olmamayı öğreniyorum. Çok direndik ama geçen ay “Dersler için!” diye
tutturunca tablet aldık, sırada telefon var.
Oysa şimdi ben; mutlu olsun, düşünce kalkabilsin ve onu
her daim sevdiğimizi bilsin istiyorum sadece. Bir de, iyi dileklerim tüm
çocuklar için…
18.04.2016
Yelda UGAN
Annelik sanattır.Yeteneği olmayan başaramaz.Bu sanatı icra etmek için kullanacağımız tek malzeme de''Sevgi''.Dozunda sevgiyle yoğrulan çocuklar,kendileri gibi oluyorlar.Kedisi gibi olan anneye ve kendisi olmayı başaracak kızına sevgimle.
YanıtlaSil