6 Mayıs 2016 Cuma

DENEME 2.1 - Zeze, Zeyno, Neyno ve Ben



Bildim bileli öyle anaç bir kadın olmadım. Çocukları severim de, hani onun sümüğünü sileyim, diğerini ayağımda hoplatayım, aman da bağrıma basasım var her birini gibi bir ruh halim pek olmadı. Fakat hormonlarımın da etkisi olsa gerek, biyolojik saat alarmım çaldıkça çocuk sahibi olma ihtimalim yüzümü aydınlattı, gülümsetti, sevindirdi beni. Bir kadının kendini ifade etme biçimi olarak en kabul göreninden evlilik ve annelik de iyi bir işten sonra listenin 2 ve 3 numaralı sahipleriydiler. Yıllar sonra aslında bütün bunların toplumsal baskı sonucu dayatmalar olduğuna dair çok şey okuyacak ve bolca ahkam kesecektim. Bilincin tecrübe ettikçe edinildiğini de.

Üniversite yılları, kendimi büyümüş sandığım, yapmayı hayal ettiğim her şeyi gerçekleştirebileceğimi düşündüğüm yıllardı. Ne zaman çocuk konusu açılsa “En güzel çocuklar henüz doğmadı, çünkü onları ben ve arkadaşlarım doğuracağız.” edasıyla kesenin en bol tarafından başlardım atıp tutmaya. “Televizyon seyrettirmem!” derdim “En iyisi radyo. Evet radyo dinlesin!”  Sonra eğitim çok önemli İsviçre’de yatılı mı okusa yoksa köklü vakıf okullarından birine mi gitse hani şu kökleri 19. yüzyılda, batılılaşma sürecinde gayrı müslimler tarafından atılan. İşin finans kısmı o yıllarda “hallederiz” kısmındaydı.

En çok da kendi olsun derdim. Kendi olabilmesi için tüm engelleri yıkabilecek güçte hissederdim kendimi, güçlü olması gerekenin “ben” olduğumu sanırdım. Bir de “şımarık olmasın, beş beş karşılık vermesin, ne o öyle büyümüş de küçülmüş gibi” diye düşünür, kendisi olması için daha o yıllarda önüne olması gerekenler listesi koyarak büyük engelin “ben” olduğumu bilemezdim.

Uzunca bir süre çocuk konusu askıda kaldı bitmeyen işler yüzünden, baba adayı da cabası! Derken otuzlu yaşlarımda dünya güzeli Zeynep hayatımın ortasına bomba gibi düştü. Başta vücudum olmak üzere (18 kilo aldım) tüm seyir değişti, tam zamanlı bir işe dönüştü annelik; ara verilemeyen, ertelenemeyen, tek bir önceliği olan.

Adana’da çalışırken merkez ofise İstanbul’a toplantılara gelirdim. Bu seyahatlerimde kuzenimde kalırdım. Kuzenimin evine çok yakın nerdeyse sırt sırta küçük bir okul vardı. O okulun her önünden geçişimde “kim buraya çocuk gönderir ki?” diye geçirirdim içimden, “bahçesine kaç çocuk sığar ki?” Şimdi Zeynep “o” okula gidiyor, kendisi olması için ona engel olmamayı öğreniyorum. Çok direndik ama geçen ay “Dersler için!” diye tutturunca tablet aldık, sırada telefon var.


Oysa şimdi ben; mutlu olsun, düşünce kalkabilsin ve onu her daim sevdiğimizi bilsin istiyorum sadece. Bir de, iyi dileklerim tüm çocuklar için…

                                                                                                   18.04.2016
                                                                                                 Yelda UGAN

1 yorum:

  1. Annelik sanattır.Yeteneği olmayan başaramaz.Bu sanatı icra etmek için kullanacağımız tek malzeme de''Sevgi''.Dozunda sevgiyle yoğrulan çocuklar,kendileri gibi oluyorlar.Kedisi gibi olan anneye ve kendisi olmayı başaracak kızına sevgimle.

    YanıtlaSil