8 Mayıs 2016 Pazar

RASTGELE .1 - Malabadi Köprüsü

Malabadi Köprüsü-Silvan/Diyarbakır

İzmit’te bir park, küçük ama sevimli... Adına Çamlık Park demiştik içinde yükselen iki çam ağacından mütevellit… Şimdi siz hemen anladınız benim tevellüt’ümü, mütevellit kelimesini kullanmamdan dolayı değil mi?

İşte o çamlık parkında gözlerimi açtım, o parkta filizlendim, o parkta genç oldum. Ne hatıralar saklamadık ki ağaçlarının dalları arasına, yazlar geldi yapraklarının yeşiline yükledik, sonbaharla yerlere döküp yenilerini ekledik… Bizim olan o parkta onlarca, yüzlerce geceyi yaşadık. Annelerimiz seslenip de “Hadi eve gel artık.” diyene kadar evimiz orasıydı işte.

Yine öyle gecelerden birinde, parktaki banklara oturmuş, gazete kâğıdına sardığımız bira şişelerini yudumlarken dökülmeye başlamıştı kalplerimizi çarptıran aşklara dair sözler… O yıllarda öyle kolay değildi aşk meşk olayları. Öyle bir kızı beğeneceksin, cesaret edip konuşacaksın ve kız kabul eder de arkadaşlık başlarsa bir o kadar da ileri gidip elini tutacaksın! Vay vay vay! Bunca şeyin olma ihtimali öylesine azdı ki, olacağı varsa bile kızın ailesi her an fark edecek diye korku dağları beklerdi…

Bütün delikanlılar uzaktan severdi. Herkesin vardı bir yavuklusu ama gel de ilan et bakalım. Mahalledeki can arkadaşların bilirdi sadece. Kızın bunu öğrenmesi de ayları bulurdu zaten. Tamam, uzaktan sevilirdi ama tam sevilirdi, katıksız, saf, yürekten, adam gibi, sonuna kadar… Bir de öyle bir mertlik vardı ki, bugünlerde nasıl bilmiyorum ama mesela Ayşe, Yalçın’ın sevdiği kız ise kimse dönüp bakmazdı ona. Hatta Ayşe’yi birimiz okul yolunda görsek ve ona tanımadığımız bir genç yan gözle baksa, arkadaşımızdan önce biz keserdik hesabı.

Çamlık Park’ta, can arkadaşlarla sohbetin koyulaştığı bir an da Rüstem babasının arabasını almayı başarmıştı bir şekilde. Doluştuk içine ve sırayla hepimizin âşık olduğu kızların mahallelerine gidip, evlerinin altına arabayı park edip, odasının ışığı yanıyor mu diye camına bakıyorduk. Kızın haberi olsa yine iyi, nerde o şans! Bir süre bekleyip başka bir mahalleye gidiyor, bir başka arkadaşımızın gönlüne derman oluyorduk.

İşte o akşam arabanın içinde bir şarkı eşlik etmişti bize. Sözlerini değiştirmiş, bağıra bağıra söylemiştik her birimizin sevdası için.

“Malabadi Köprüsü, Malabadi Köprüsü
 Orda başladı bitti şu Rüstem’in öyküsü
 Karşıki mahalleden bir kıza gönül verdi
 Aşkı uğruna her gün o mahalleye giderdi
 Zeliha’yı düşündükçe kalbi huzur bulurdu
 Offf Rüstemim offf “

Çok uzun yıllar öncesinden gelen bu şarkı bugün hala kulaklarımda ve ben hala o günlerde, o parkta, arkadaşlarımla öğrendiğim hayatı yaşıyorum…

                                                                               
                                                                                04.05.2016
                                                                                      
                                                                               Atilla ELTUT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder