![]() |
Malabadi Köprüsü-Silvan/Diyarbakır |
İzmit’te bir park, küçük ama
sevimli... Adına Çamlık Park demiştik içinde yükselen iki çam ağacından
mütevellit… Şimdi siz hemen anladınız benim tevellüt’ümü, mütevellit kelimesini
kullanmamdan dolayı değil mi?
İşte o çamlık parkında gözlerimi
açtım, o parkta filizlendim, o parkta genç oldum. Ne hatıralar saklamadık ki
ağaçlarının dalları arasına, yazlar geldi yapraklarının yeşiline yükledik,
sonbaharla yerlere döküp yenilerini ekledik… Bizim olan o parkta onlarca,
yüzlerce geceyi yaşadık. Annelerimiz seslenip de “Hadi eve gel artık.” diyene
kadar evimiz orasıydı işte.
Yine öyle gecelerden birinde,
parktaki banklara oturmuş, gazete kâğıdına sardığımız bira şişelerini
yudumlarken dökülmeye başlamıştı kalplerimizi çarptıran aşklara dair sözler… O
yıllarda öyle kolay değildi aşk meşk olayları. Öyle bir kızı beğeneceksin,
cesaret edip konuşacaksın ve kız kabul eder de arkadaşlık başlarsa bir o kadar
da ileri gidip elini tutacaksın! Vay vay vay! Bunca şeyin olma ihtimali
öylesine azdı ki, olacağı varsa bile kızın ailesi her an fark edecek diye korku
dağları beklerdi…
Bütün delikanlılar uzaktan
severdi. Herkesin vardı bir yavuklusu ama gel de ilan et bakalım. Mahalledeki
can arkadaşların bilirdi sadece. Kızın bunu öğrenmesi de ayları bulurdu zaten. Tamam,
uzaktan sevilirdi ama tam sevilirdi, katıksız, saf, yürekten, adam gibi, sonuna
kadar… Bir de öyle bir mertlik vardı ki, bugünlerde nasıl bilmiyorum ama mesela
Ayşe, Yalçın’ın sevdiği kız ise kimse dönüp bakmazdı ona. Hatta Ayşe’yi birimiz
okul yolunda görsek ve ona tanımadığımız bir genç yan gözle baksa,
arkadaşımızdan önce biz keserdik hesabı.
Çamlık Park’ta, can arkadaşlarla
sohbetin koyulaştığı bir an da Rüstem babasının arabasını almayı başarmıştı bir
şekilde. Doluştuk içine ve sırayla hepimizin âşık olduğu kızların mahallelerine
gidip, evlerinin altına arabayı park edip, odasının ışığı yanıyor mu diye
camına bakıyorduk. Kızın haberi olsa yine iyi, nerde o şans! Bir süre bekleyip
başka bir mahalleye gidiyor, bir başka arkadaşımızın gönlüne derman oluyorduk.
İşte o akşam arabanın içinde bir
şarkı eşlik etmişti bize. Sözlerini değiştirmiş, bağıra bağıra söylemiştik her
birimizin sevdası için.
“Malabadi Köprüsü, Malabadi
Köprüsü
Orda başladı bitti şu Rüstem’in öyküsü
Karşıki mahalleden bir kıza gönül verdi
Aşkı uğruna her gün o mahalleye giderdi
Zeliha’yı düşündükçe kalbi huzur bulurdu
Offf Rüstemim offf “
Çok uzun yıllar öncesinden gelen bu şarkı bugün hala kulaklarımda ve ben hala o günlerde, o parkta, arkadaşlarımla öğrendiğim hayatı yaşıyorum…
04.05.2016
Atilla ELTUT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder